Sakın Terk-i Edepten (naat) Şiiri ve Hikayesi

Sakın Terk-i Edepten (naat) Şiiri ve Hikayesi, nabinin sakın terki edepten şiiri, nabinin şiirleri, nabinin sakın terki edepten şiirinin ibretli hikayesi, nabinin sakın terki edepten şiirinin hikayesi, nabinin sakın terki edepten hikayesi
Sakın Terk-i Edepten (naat) Şiiri ve Hikayesi

Osmanlı Devleti'nin ünlü arif ve şâirlerinden Yusuf Nâbî (rah.), 1678 senesinde bir kafile ile hacc yolculuğuna çıkmıştı. Kafilede Osmanlı Devleti'nin ileri gelen paşaları da vardı. Kafile, Hicaz bölgesine girince Hz. Peygamber'i ziyaret aşkı Nâbî'yi iyice sardı. Öyle ki vücudu bir hoş oldu, uykusu kaçtı, hiç uyuyamadı. Bir gece yarısı kafile Peygamber şehri Medine-i Münevvere'ye yaklaştı. Kafilede bulunan Eyüplu Râmi Mehmed Paşa o esnada kıble tarafına doğru ayaklarını uzatmış uyuyordu. Rasul-i Kibriya'nın beldesine girerken gördüğü bu manzara Nâbî'ye hiç de hoş gelmedi. Paşayı uyandıracak bir şekilde şu meşhur beyitleri söylemeye başladı:

 Sakın terk-i edepten, kûy-i mahbûb-ı Hüdâdır bu!
 Nazargah-i ilahîdir, Makam-ı Mustafadır bu.
 Mürâât-ı edep şartıyla gir Nabî bu dergaha,
 Metâf-ı kudsiyadır, bûsegâh-ı enbiyadır bu.

(Günümüz Türkçesi: Edebi terketmekten sakın! Zira burası Allahu Teala'nın Habibinin beldesidir. Burası, Hak Teala'nın devamlı nazar kıldığı bir yerdir; Muhammed Mustafa'nın makamıdır. Ey Nâbî, bu dergaha edebin şartlarına dikkat ederek gir. Sakın edebi basite alma. Burası, büyük meleklerin etrafında pervane gibi döndüğü, peygamberlerin eğilip eşiğini öptüğü bir yerdir.)


Bu beyitleri işiten paşa, gözünü açtı, hemen kendine geldi, ikazın sebebini anladı, ayaklarını topladı, doğruldu. Nâbî'ye dönerek:

- Ne zaman yazdın bunları? Senden başka duyan oldu mu onları? diye sordu. Yusuf Nâbî:

- Bunları daha önce herhangi bir yerde söylemiş değilim. Şimdi, sizi bu halde görünce elimde olmadan yüksek sese söylemeye başladım. İkimizden başka bilen yok! dedi. Paşa:

- Öyleyse bu aramızda kalsın, diye ikaz etti. Nâbî sustu, yola devam ettiler.


Sakın Terk-i Edepten Şiiri ve Hikayesi
Sakın Terk-i Edepten (naat) Şiiri ve Hikayesi
Kafile, sabah ezanına yakın Hz. Rasulullah'ın mescidine yaklaştı. Bir de baktılar ki, mescidin minârelerinden müezzinler, ezandan önce, Nâbî'nin: "Sakın terk-i edepden..." beytiyle başlayan nâtını okuyorlar. Nâbî ve paşa hayret ettiler. Mescide girdiler, namazı kıldıktan sonra, hemen müezzinin yanına koştular. Nâbî, heyacanla:

- Allah adına, peygamber aşkına söyle, sen ezandan önce okuduğun o beyitleri kimden, nereden ve nasıl öğrendin? diye sordu. Müezzin önce cevap vermek istemedi, Nâbî ısrar ve rica etti. Bunun üzerine müezzin:

- Resûl-i Kibriya (s.a.v.) Efendimiz, bu gece bütün müezzinlerin rüyasını şereflendirerek: "Ümmetimden Nâbî isimli birisi beni ziyarete geliyor. Bana olan aşkı her şeyin üzerindedir. Kalkın, ezandan önce, onun benim için yazdığı beyitleri okuyarak kendisini karşılayın, mescidime girişini kutlayın!" buyurdu. Biz de Efendimizin emirlerini yerine getirdik, dedi. Nâbî, hepten şaşırdı ve heyecanlandı, dayanamayıp ağladı. Göz yaşları içinde müezzine tekrar:

- O iki cihanın Efendisi, gerçekten Nâbî mi dedi, o benim ümmetimdendir mi buyurdu? diye sordu. Müezzin:

- Evet, Nâbî dedi, o benim ümmetimdendir buyurdu, deyince, Nâbî bu iltifata daha fazla dayanamadı, sevincinden düşüp bayıldı. Bir zaman sonra ayıldığında paşayı ve müezzini yanında ağlarken buldu.


İşte o muhteşem şiir:

Sakın Terki Edepten

Sakın terk-i edebten kuy-ı Mahbub-i Huda'dır bu
 Nazargah-i ilahidir, Makam-ı Mustafadır bu

Felekde mah-i nev, Babüsselem'ın sine çakıdır
 Bunun kandili Cevza, matla-i ziyadır

Habib-i Kibriya'nın habgahıdır fazilette
 Teveffuk-i kerde-i Arş-ı Cenab-ı Kibriyadır bu.

Bu hakin pertevinden oldu deycur-i adem zail
 Amadan açdı mevcudat düş çeşmin tutiyadır bu.

Muraat-ı edep şartıyla gir Nabi bu dergaha
 Metaf-ı Kudsiyandır cilvegah-ı enbiyadır bu


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder